ANA I’den devam…
12.3.2019 7:17 PM
Anamı 3.3.2019’da Saat 08:00′ de kaybettik. Ben Kime Ana diyeceğim şimdi?..
Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Babamla birlikte üçü kendilerine ait 8 çocuğa kol kanat geren bu yüce insan aramızdan ayrıldı.
Herkesin Ana’sı kendine özel. Bu da benim anamın hikayesinin devamı..
ANA 1’de Anamın kısa hayat hikayesini ve hastaneye diyabet nedeniyle yatışını ve bacağının diz altı kesiliş operasyonunu anlatmıştım.
O olayların devamı şöyle gelişti.
Diz altı kesilen sol bacak tüm ihtimama rağmen kangrene dönme yoluna girince diz üstü kesildi. Doktorlar böyle söylemiş. 12.Aralık.18
Diz altı kesildiği zaman Anama derdim ki “Ana merak etme. Protez bacak yaptırırız, yine yürütürüz seni”. “Eh oğlum” derdi. Umudu da vardı. Değil mi ki oğlu 7 sene önce ona protez diz yaptırdı. Anjiyo yaptırdı. Biltamam sağlam memlekete gönderdi. Öyleyse bu da mümkündü.
Hikayeyi 8 sene öncesine 2010 yılına geri sararsak anam yüksek tansiyon nedeniyle beyne pıhtı atma sorunu yaşadı. (insült) Beyinde hücre kaybı nedeniyle şuursuzluk başgösterince daha iyi tedavi için onu Muğla’dan İstanbul’a getirdim. Yaklaşık 6 ay Halkalı’daki bekar evimde kaldı. Bu zamanların hızlı bir döneminden sonra bekarlık yıllarımın sonu. O yıl şimdiki eşim Zhanna ile tanıştı ve ona daha kolay bir isim buldu. “Canan” Bende kaldığında tansiyon, şeker, noroloji, kalp ne varsa baktırdım. Üstüne sağ dize protez yaptık. Rejim planına göre ona her gün kahvaltı hazırlardım.
“Bak Ana böyle kahvaltı hazırlayacaksın kendine”:
İki dilim kepekli ekmek, azıcık beyaz peynir, birazcık bal, domates, salatalık….
Daha evvelden eve haftada bir gelen gündelikçi bayanlar kendi aralarında dönüşümle artık her gün gelir oldular. Sivaslı Serpil hanım, kız kardeşi Naile ve yakın akrabaları kendi programlarına göre günlerini ayarladılar. Anamın diz protezi sonrası istemediği fizik terapi hareketlerini ona zorla yaptırıyorlar. Evde devamlı insan bulundurmamın diğer nedeni ise anamın yavaş iyileşen noroloji hasarı sonrası unutkanlıkla evde yangın çıkarma ihtimaliydi. Mazallah ocakta tencere unutur vs.. Serpil hanım ve akrabaları o süreçte çok destek oldular.
Fizik terapisti Gülşah’a “terorist” derdi. “Terorist geliyor yine.” Bacak hareketlerine fazla yüklendiğimizden 2010’un son gününde dikişleri patlamıştı. Florance Nigtinhale’de ameliyatı yapan doktoru o gün bulduk ve dikişleri tekrar yapıldı.
Altı ay süren bu yoğun dönem sonunda sağlam bir kalp, düzene girmiş şeker, ve sağ diz proteziyle Muğla’ya geri döndü. Dedi ki ” Oğlum ne güzel geçirindik gittik” O inatçi, ben daha inatçı. Herhal kavga edeceğimizi düşündü.
Sanırım bu mucizeye bacak ilk kez kesilirken tekrar inandı İşin gerçeği ben de inandım. “Yaptırırım bir protez bacak teknoloji tarafından, bir güzel yürür anam”.
Anamla bu hayellerimiz 12 Aralık’da kesinlen bacağın diz üstü kesilmesiyle gölgelendi. “Olsun dedik. Yine vardır bir çaresi. Hatta bazı doktorlar diz üstü kesi protez bacak için daha rahat oluyor diyorlarmışmış.” Ama bazıları dediler ki teyze bu haliyle proteze zor alışır. Uzak kulakla dinliyorum böyle diyenleri. Anama yaptırırım ben onu diyorum.
İkinci diz üstü kesi ameliyatında ona ablam refakat etti. 80 yaşındaki kadın iki operasyon ve narkoza dayandı. Diğer bacak sağlam görünüyor. Hatta kan akışı daha düzelmiş gibi beyazımtırak.
Anamın bu iyi durumundan umutlanarak yavaş yavaş protez bacak bakınıyorum. Bir bankacı arkadaşım bir doktor tavsiye ediyor.
Bu arada hasbelkader 20 yıllık birikimimle 14.Aralık.18 de (yani annemin ikinci operasyonun 2 gün sonrası) Kaş’dan yazlık türü bir ev aldım. Yabancıların sattığı bir yerdi ve sadece 13 -14 Aralık günü için müsait zamanları vardı. Bu günlerde satış olması şartıyla Danimarka’dan Kaş’a geldiler. Annem de yoğun bakımda. Benim bir faydam olmayacak. Normalde ev aldığım için sevinmem gerek ama suratımdan düşen bin parça. İçim ikircikli. İşlemleri tamamlayıp 15 Aralık Cumartesi günü öğleden sonra Muğla’ya döndüm. Anam yoğun bakımdan 14’ünde çıkmış ortopedi servisinde kalıyor. Yanında ablam ve eniştem refakat ediyor. Onlardan nöbeti devraldık. Bu arada kardeşlerime yazlık aldım diye söyleyemedim. Utandım biraz.
“Abim anam bu haldeyken bak neyin peşinde” diyecekler diye düşündüm. “Antalya’da bir rapor işim vardı, onu hallettim dedim.” Durumu sonra açıklarım dedim kendi kendime.
15.Aralık.18 Pazar günü:
Anayı sırtında yara olmasın diye sürekli döndürmemiz gerek. Eşim Zhanna ile birlikte bu işleri yapıyoruz. Bir ara kesilen yerin pansumanı komple çıktı. Muğla Sıdkı Koçman Araştırma Hastanesi ortepedi servisinde açıkta kalan yarayı ancak 1 saatte kapattırabildik. Pazar günü tüm servisde iki hemşire var. Sürekli yanlarına gidiyorum “yara açıkta kaldı” kapatın diyorum. Geleceğiz diyorlar gelmiyorlar. Yarım saat sonra “biz bu yarayı kapatamayız, doktor bulun!!!” dediler. Sağda solda doktor bulmaya çalışıyorum. Bir hemşire üzerinde “Doktor” yazan kilitli bir odayı tıklayın dedi. Tıklıyorum açılmıyor. Bir iki turdan sonra uykudan uyanan bir doktor kapıyı açtı. “Geliyorum birazdan” deyip yarım saat sonra teşrif etti. Pansuman yapıldı biz de rahatladık. Korkumuz o bir saat içinde açık yaranın mikrıop kapıp tekrar kangren oluşturmasıydı. Ben doktor bulup getirene kadar Zhanna anamla konuşarak bacağını oynattırmadı.
Pazartesi iş başı yapmam lazım. Dalaman’dan uçağa yetişmek için saat akşam 7 gibi hastaneden ayrılıyoruz.
Anam dedi ki ” Gedimiyonuz?”
“Evet Ana” dedim. “Gidiyoruz”
“Hadin uğurlar olsun” dedi. Son üç dört yıldır kısa ya da uzun her Muğla seyahatinin sonunda yaptığım gibi tekrar helallik istiyorum. “Hakkını helal et Ana” “Helal olsun oğlum” verdiği cevap.
Gözümüz her zaman olduğu gibi arkada üzgün ve ancak “iyi o” diyerek biraz umut kırıntılarıyla Muğla’dan ayrılıyoruz.
Bu diyabet nereden çıktı derseniz Ana’ya babasından miras.. Ben küçükken dedem kapanmayan ayak yarası şikayetiyle Muğla’ya yanında dayımla birlikte gelmişti. Muğla’da sonuç alamayınca İzmir’e ablamın yanına Ege Üniversitesi’ne gitmişler. Hastane koridorlarında ve minibüslerde dayım dedemi sırtında hoputup durmuş (sırtında taşımış.) Uzun süre ayak yarasının kapanması için uğraşmışlar.
Bir türlü kapanmayan yaralar sonrası doktorlar bacağının kangren oldugunu ve kesilmesi gerektiğini söylemişler. Dedem köyün ileri gelenlerinden. Demiş ki: “Kontaş Mehmet ölmeden önce bacağı mezara girdi dedirtmen ben”. Bacağını kestirtmiyor amma bir müddet sonra (yaklaşık 6 ay) kangren zehirlenmesinden 70 yaşında 1981 yılında vefat etmiştir. Ayrıca günde bir iki paket sigara içtiği vakidir. Sigara içmekten sesi kesik kesik ve düdüksü çıkardı. Bu kangren meselesi öncesi sanırım 60 – 65 yaşlarında akciğerlerinde sorun yaşıyor. Doktorlar sigara içersen ölürsün demişler. O da sigara içersem “Anam avradım olsun” deyip büyük yemin etmiş ve yeminini tutmuş. Fakat şeker hastalığı sonu olmuş. Aynen kızıının sonu olduğu gibi…
ANA III’de devam edecek……