Ana III ’den devam…..
14.03.2019 19:00
27 Ocak’tan sonra haftada bir iki kere kardeşim Hüseyin’le konuşuyoruz.
Anamın genel olarak sağlık durumu iyi. Bazen sonda, bazen pansuman için hastaneye gitmeleri gerekiyor ama önemli bir sorun yok gibi duruyor.
Annenin ve babamın yanında geceleri Hüseyin, gündüzleri ise hastabakıcı Hülya kalıyor. Devamlı müşahede altında. Hastane gidip gelişlerinde dayımım oğlu Mustafa çok yardımcı oluyor.
Benim şirkette işler Şubat’ta çok yoğunlaşıyor. Bir iki proje birlikte yürüyor. Velhasıl kelam Şubat ayı hummalı bir şekilde geçiyor.
4 Mart -10 Mart arası şirketten izin aldım. Planım hem annemi görmek hem de Kaş’taki yazlığın tadilat işlerini yoluna koymak. 1 Mart Cuma Afyon’da kaldıktan sonra 2. Mart sabahı Burdur civarındayken kardeşimi arıyorum.
“Abi şimdi ambulans çağırdık, anam biraz kötü, ağzından köpük gibi bir şey geldi.” Dedi.
Tamam dedim.
Daha sonra tekrar konuşmak üzere kapadık telefonu. Duruma göre direksiyonu Muğla’ya çevirecektim.
Saat 12 civarı anamı servise alacaklarını durumun daha iyi olduğunu söyleyince Kaş yoluna devam ettim. Yolda akrabaları alıp yazlığa geldik, biraz konuştuktan sonra Kalkan’da evlerine geri dönüp yemek için gittik. Amcaoğlunun eşi Teslime Hanım bize memleket yemekleri hazırlamış.
2.Mart günü saat 19.00 civarı serviste annemin durumu daha iyi olunca kardeşim de ayrılmış ve hastanede bakıcı ile kalmış. Ben de o akşam Kalkan’dan Kaş’a geri döndüm. Uzun yol yorgunu olarak antideprasan alıp uykuya daldım. Bu aralar uykum tuhaf zaten. Bu arada kardeşimi tekrar aramadım. Herhalde ters bir şey olsa söylerlerdi dedim kendi kendime.
3 Mart sabahı 8.00 civarı telefon üç kez acı acı çaldı ve anamın vefat haberini aldık. Şoktayım ve içimdeki boşluğu anlatmak mümkün değil. Ağlayamadım.
Hazırlanıp Muğla’ya doğru yola koyulduk.
Anam 3.Mart sabahı gece 3.00’te ağırlaşıyor ve makineye bağlıyorlar. (solunum cihazına) Sabah 6’da ancak yoğun bakımda yer bulabiliyorlar ve bakıcı kardeşim Hüseyin’i arıyor. Anam cerrahi yoğun bakımda tüm uğraşmalarına rağmen saat 08.00’da vefat ediyor.
Anamı yoğun bakımda yaşatmak için her türlü çabayı gösterdiği belli olan genç bir doktor kapıda bekleyen kardeşime doğru yürüyor. Kardeşim durumu tahmin ediyor:
“Anamın öldüğünü mü söyleyeceksin dee mi bene” diyor. Bir şey konuşamıyorlar. Çaresiz bir şekilde sarılıyorlar birbirlerine…
Yaşamının son saatlerinde yanında olamadım ama o beni çok anmış:
“Mehmet… Mehmet…
Uçak… Mehmet…” demiş durmuş.
Anam servisteyken bir ara dayımın oğlu Mustafa’ya kardeşi “Muzaffer” demiş. O şekilde sarılmışlar. İnsan vefat etmeye yaklaştığında yakın akrabalarını görürmüş.
Kardeşim daha sonraları hayıflanıyor: “Ben o kadar yanlarında durdum. Bir kere benim adımı anmadı. Bir kere adımı söylese içim rahatlayacaktı.”
Hüseyin’in emeği çok. Allah razı olsun ondan ve eşi Şenay’dan. Ben de çocukken gençlik yıllarımda Hüseyin’i daha çok sevdiğini düşünürdüm. Toz kondurmazdı ona. Bize karşı disiplinli olan anam Hüseyin için belki son çocuğu diye pek bir sevecendi. Bu durum babamda da aynıydı. Beni zorla bu çocuk okur diye İmam-Hatip’e yollayan babam Hüseyin’in ne okuluna ne de okulu bırakmasına karıştı.
Anamın çocuklarını ayırt ettiğine inanmıyorum artık. Ancak sağlık konusunda bana daha bir güvenirdi. Canı yandığında önemli bir sağlık sorunu varsa Mehmet devreye girerdi. Bu konuyu ANA 2’de ele aldım. Eşim Zhanna”yı sevdiğini söyledi ama bana hiç söylemedi. Söylemesine gerek yoktu. Benim gibi içinden sever, sevdiğini başka yolla iletirdi.
Bazen çok yıllar önce:
“Babamın adı, ağzımım tadı” dediğini duyardım.
Kaş’tan Muğla’ya doğru giderken hava parçalı bulutlu. Göcek Tüneline gelmeden çok hızlı bir yağmur, ardından karla karışık yağmur ve yolu bembeyaz edecek şekilde dolu yağdı. Hava nasıl akıyor ve yere iniyor anlatamam. Bir iki metre ötesi görünmüyor, silecekler yetişmiyor. Arabada kar lastiği olmasa yoldaki dolu tanelerinden kesin kayacak. Bir iki kere kaydı da. Çok yavaş hızda ve arabayı kaydırmayacak şekilde ilerliyorum. Eşim Zhana’ya dedim ki:
“Anam bana kızdı. Son gününde yanında olamadım. Kısmet olmadı.”
Birinci en büyük pişmanlığım Ağustos’18 deki Kurban Bayramı’nda onu yola dayanamaz korkusu ile kendi köyüne ana ve babasının mezar ziyaretine götürmemek, (ANA I’de yazdım);
İkincisi ise 2 Mart’ta önce Muğla yerine Kaş’a gitmek..
Üçüncüsü de 2018’i 2019’a bağlayan yılbaşını belki son kez onlarla geçirmemek. Pişmanlıkların sonu gelmiyor. Birini yapsan esasında diğerini yapamadığına üzüleceksin. Kardeşim dibindeyen son anlarına yetişemedi.
Olan oldu artık. İkimiz için kaderi böyle yazdık.
Göcek tünelini geçince ne dolu kaldı ne yağmur. Hatta Gökova’ya doğru yol kupkuru. Yağmur dahi yağmamış. Hava parçalı bulutlu. Muğla Sıtkı Koçman Hastane morgunda anam yatıyor. Yolda hastanenin yanından geçiyoruz. Bu hastaneyi hiç sevemedim. Enerjisi bana iyi gelmedi. Hâlbuki o kadar para harcanmış ki… Doktorlar ilgisiz ve yorgun… Hemşireler bir o kadar… Hastabakıcılar ortada hiç yok. Yakalayabilirsen birini ve insafına gelirse yardım alabilirsin belki….
Karabağlar Yaylası..
Bir zamanlar bir aylığına imamlık yaptığım Kırkahvesi Camii.. Eve yaklaşırken ve evimizin bulunduğu tarlaya doğru öyle bir gökkuşağı açıyor ki ne ben ne de eşim Zhanna böyle büyüğünü gördük. Durduk fotoğrafladık.
Zhanna’ya dedim ki: “Anamın ruhu bu işte. Evine ve çok sevdiği Asıran’ın (tarlanın yayladaki ayırt edici adı) üstünden bize bakıyor.”
İçim ikircikli; hem huzur ve hem de hüzün var. Her daim beni evden çıkıp karşılayan anam bu sefer beni böyle karşıladı işte.
Zhanna dedi ki: “Ben hayatımda böyle büyük gökkuşağı görmedim.”
Eve geldik. Kapıda anam yok. Babamla ikisinin kaldığı odaya girdim. Yatağı boş. Babam aklına gelince “Getti…” diye ağlıyor. Çok dua etti işte. Beni anama babama kavuştur.” dedi.
Anamın yatağına oturamıyorum. Sanki hastaneden tekrar gelecek gibi. Yatağa oturursam o büyü bozulacak… Hüseyin oturdu yatağa eşi Şenay ile. Bana ve ablama kızıyor. 2 Mart günü aramadık diye… Hâlbuki ben iki kere aradım. Biz kendi nedenlerimizi anlatıyoruz. Gereksiz lakırdı… Sanki anam geri gelecek….Üzüntüyle hepimiz ağlıyoruz yatağa bakıp bakıp. Yeni yeni yokluğu vuruyor.
Akşam evde biraz yemek yiyip dayımın oğlu Mustafa’da kalmak üzere Zhanna, ben, oğlum ve kızım Muğla”ya gidiyoruz.
Ertesi sabah anam kefenlenmeden yüzünü son kez göreceğiz. Gece yarı uyanık yarı uyur geçiyor. Sabah yarım yamalak kahvaltı edip anam için okunacak sala ve belediye işleri için sabah sekizde yola koyuluyoruz. İşlerimiz 11’e doğru bitiyor.
Ardından son bir kez kefene girmeden hastaneye anama “veda”ya gidiyoruz.
Her zaman ön kapıdan Anamı canlı olarak ziyaretine giden bizler Acil Servis yanında olan minibüslerin yanaştığı karanlık bir koridordan yürüyerek morga ulaşıyoruz. İçim tuhaf oluyor.
Önce Anamın yüzünü görebiliyorum. Kardeşimin karısı ağlıyor. “Bak oğlun Mehmet geldi anam“ diyor.
Alnını ve yanaklarını öpüyorum. Gözlerini bantlamışlar. Gözleri açık gitmiş. İçimi suçluluk duygusu kaplıyor. Ağlamayla birlikte kendimi tutamıyorum. İçim kopup gidiyor. Anamı alnından ve yanaklarından son kez soğuk tenine dokunarak yanaklarından öpüyorum.
Elini öpmek isteyince yıkayıcı kadın elini kefenden aralayıp bizleri buyur ediyor tekrar. Son kez ağlaya ağlaya helallik istiyorum. Acıdan ve yüreğimin yorgunluğundan yıkılacak gibi oluyorum.
Morgdan ayrılıp Karabağlar yaylasına geri dönüyoruz. Ben evde kendimi toparlarken Anamın cenazesi eve gelmiş, son bir kez uğratıp babama göstermişler. O anı yaşayamadım. Yaşasaydım mı da bilemedim.
Çokça kişinin cenaze namazına katılan babam 65 yıllık hayat arkadaşının cenazesine katılamadı. Cenaze arabasıyla gelen hayat arkadaşına son kez uzaktan elveda diyebildi.
Cenaze namazı için küçük Kırkahvesi camiine gittik. Cami avlusunda haberi olan dostlarımızdan çelenkler var. Çoğunlukla üniversitede okurken benim de burs aldığım TEV’e yapılmış bağış çelenkleri. Herhalde annem bundan daha iyi bir uğurlama isteyemezdi.
4.Mart günü %80 yağmur gösteren Muğla hava tahminlerinin aksine günlük güneşlik bir havada cenaze namazını kılıyoruz.
Mezarlığa doğru oldukça kalabalık bir grupla yola koyuluyoruz. Arabaları park edip yaya olarak kısa bir yol yürüyeceğiz.
İçim buruk, ruhum ağır, yarı gerçek yaşamda, yarı hayal olarak oğlum yanımda yürüyorum. Bir ara oğluma:
“Anam hadi gel gidelim”..…. dedim.
Sanki benimle, benim yanımda yürüyordu bana sarılarak tutunarak… Mezar yeri kazılmış… Kefenli bedenini tabuttan alıp mezara koyduk. Mezar çukuruna ben inemedim çünkü kardeşim Hüseyin ve dayımın oğlu Mustafa benden önce atladılar çukura. Kimin nerde olduğunun önemi de yok zaten.
İmamın talimatları doğrultusunda bacakları kesilmiş yarım bedeni kıbleye doğru yan yatırıldı. Daha önce gömülen bacaklar bedeninin yanına kondu. Arkasını dolduran toprağı ben attım mezara. Sonra tahtalar kapatıldı yavaş yavaş. Son tahtayı ben yerleştirdim dokunarak uzaktan.
Topraklar atıldı üstüne sevenleri tarafından…
Dolu dolu geçmiş bir yaşamın ardından gözyaşlarım süzülerek orada veda ettim ona. İçimdeki ağırlık giderek huzura doğru evrildi. Acılarının dindiğini, ona son zamanda yetişemediğim için affedildiğimi, bana hakkını helal ettiğini hissederek ayrıldım oradan eşimle, kızımla ve oğlumla…
Ertesi gün işlerimi tamamlamak üzere Kaş’a gideceğim. Ayrılırken Şenay geliyor… Anamdan kalan iki eşarbı hatıra olarak alıyoruz. Kalan sadece onlar… Bileziklerini ben Amerika’ya yüksek lisansa giderken satmıştı. Ne ben aldım ona o bilezikleri daha sonra, ne de o istedi.. Halbaki o bilezkleri bozdururken “ben sana alacağım bunları Ana” demiştim.
Bu notta eşarpların fotoğrafı ve esas köyümüz Çukerceylan köyünden bana miras keçilerin çanı var. O keçileri ben küçüklüğümde annemin annesi ile beraber gütmüştük….
Muğla dışına doğru giderken İmam Hatip Lisesi’nden 30 yıldır görmediğim sınıf arkadaşlarımın üçü ziyarete gelmiş. Camiden okunan Sala ile benim anamın olduğunu anlamışlar. Eve geri döndüm.
Uzun yılların yaşamını özetle konuştuk.. Gelebilecek olan diğer sınıf arkadaşlarımız ile anamın 52 sine isabet eden 23 Nisan.19’da buluşmaya karar verdik. İçimizde hafız olan var..Bir zamanın gerçek hababam sınıfı arkadaşlarımız o günde hayır dua edip sizin ve bizim rahmetlilerimizin sevabına okuyacaklar.
Bağış yapmak isteyen olursa Türk Eðitim Vakfı’na kendi rahmetlileri ve bizim adımıza bağış yapabilir. Gelebilen olursa 23.Nisan.19’da hayır yemeğimize katılır.
Bu aşamadan sonra artık İbis ve Yörük ailelerinin bir kitabını yazacağım dilimin döndüğü kalemimin oynadığı kadar…
Hakkınızı helal ediniz ve hakkını helal et anam……
ANA V’de devam edecek.