29 Ağustos 2014 12:32 PM
Babam, annemle evlenmek için köyün zengini ve hatırı sayılır dedemin (Mehmet İbiş) kızını kaçırır. Babam der ki:
Anneniz beni kaçırdı.
Dedem annemi kardeşi Süleyman amcanın oğlu Mahmut’a verecekmiş. Dedemi razı edemeyeceklerini bildiklerinden kaçarlar.. Ben de çocukluğumda Mahmut’u hatırlarım. Sürekli elinde bir keser ya da tahra. Ya ağaç keser, ya ağaç yontar. Tahta işlerine fazla meraklıydı. Bir de yüzünün hiç gülmediğini hatırlarım. Sürekli bir şeye kızar, bağırıp dururdu. Çocuklarından kara Mehmet akranımızdı. Konuyu burada dağıtmayayım. Sonra anlatacağım Kara Mehmet’i.
Dedem iyi avcıdır. O zamanlar keklik tavşan bol. Derler ki dedem annemi keklik etiyle beslemiştir. Neyse Anamın istemesi ile babam birlikte bir akşam vakti kaçarlar. O sırada dedem arılarını soğuktan korumak için kışlık yere sahil Ceylan’a eşeklerle götürmüştür. Bir süre sonra dedemin haberi olur peşlerinden tüfekle gelir ama onları bulamaz. Annemle babam, baba tarafından tanıdık başka köylü evlerinde saklanırlar.
Babam o zamanları anlatırken anneniz beni çaydan kucaklayarak geçirdi der. Misafirliğe gittiğimiz evlerde hep bu konu anlatılırdı gülünerek… Neyse bizimkiler Ceylan/Seki’den kaçar, şimdi yayla Dont güzergahı ile önce Karabel’e ve ardından Fethiye’ye kadar giderler. Dedem peşlerinden gelerek onları bulur. “Vuracan, edecen” derken köylüler araya girer, iş mahkemeye taşınır.
Mahkemede anamın yaşı 18 civarında görünür ama aslında 14’tür çünkü dedem ilkokul üçten sonra kızını okutmamak için yaşını 4 yaş büyütür. Okuldan herhalde 12 yaşında olan kızını bu kız 16 yaşında deyip geri alır. Bu yaş büyütme olayı mahkemede başına dert olur. Yasal olarak 18 yaşında olan anam mahkemede :
“Ben kendi rızam ile bu adama kaçtım. Bu adamla evleneceğim” der
Anam ölümünden çok kısa süre önce kaçma olaylarını bana anlattı. Anladığım kadarıyla esas motivasyonu babamı sevmesinden ziyade dedeme inat sevmediği bir adamla evlenmemek için babama kaçmış. Dedi ki:
“Baban öksüzdü. Yemek yapsan değer bilir. Kadın kıymeti bilir. Onun için ona kaçtım.”
Babam annesini ve babasını erken yaşta kaybetmiştir. Okumayı ise askerde öğrenmiş. Okul vakti gelince velisi olan diğer çocuklar okula giderken o da okula gitmeyi denemiş. Ancak okula almamışlar ve bir de kovmuşlar.. Babam daha okula gitmemiş. Sahip çıkan da olmamış. Bu içinde uhde kalmış. Annem ise ilkokul üçe kadar okutulmuş… Jandarma korkusu olmasa hiç okula gönderilmeyecek aslında… Annem tabii ki babama göre okuma yazma konusunda daha iyiydi. O yüzden ilkokul birde bizlere okuma yazma konusunda yardımı olabilmiştir. Özellikle bana.
Dedemin iki çocuğu var. Anam ve onun kardeşi Muzaffer. Muzaffer daym ilkokul sonuna kadar okutulmuş. Sonrasında okutulmamış. Köylük yerde işgücü lazım. O yüzden dedemin çocuklarının kaderi okuyamamak olmuş. Bir de fiziki koşullar çok zormuş. Çukurceylen mezrası ile Seki kasabası arası 5-6 km. Kış koşullarında çocukların okula gidip gelmeleri hayli zor. Arada bir de çay dere karışımı engebe var. Kışın dere taşar ve geçilmesi hayli zor ve tehlikeli bir hale gelir. Köyün çocukları bazı günler okula gidebiliyor bazı günler de gidemiyorlar.
Muzaffer dayım eline ne geçerse okurdu. Gazete, dergi, kitap vs. Okuma alışkanlığı dini kitaplara da nüksetti. Karısıyla beraber beş vakit namaz kılar, dini vecibelerini fazlasıyla yerine getirirdi. Dedem ise Cuma’dan Cuma’ya dinle iştigal ederdi. Namaz niyaz işleri konusunda daha çok iş odaklı olduğundan dayımın dinsel duruşuna biraz da tepkiliydi. Onun için tarla işi önemliydi. Yengemin dayımı dine doğru teşvik ettiğini hissederim ben ve bu bir anlamda dedemin atasal oteritesine, senden daha büyük Allah var tepkisiydi sanki. Yengem köyün ileri gelen kadınlarından olup kocakarı ilacı, yol yordam, adet, örf, doğum ve ölüm rituelleri, nazara karşı dualar, muskalar vs gibi mitsel konularda danışılan bir simge ve statü haline gelmiştir.
Annem ve babam kaçırma olayı sonrası basit bir düğünle evlenirler. Babamlara ait ekilebilecek alan az ama idare ederler. Dedem her ikisine küser. Inattır. Babamın ailesine ait bir tarlaya erişim kendi tarlasının yakınından daha kolaydır. Dedem tarla kenarına gelen anama evllik sonrası kendi tarlasından erişim vermez.
“Oradan geçme, tarlama basma, furarın (vururum) ha bacaklarından, geçme tarlamdan!!!” dermiş ve geçirmezmiş.
Köyde bir müddet kıt kanaat geçinirlerken sonra kaderin cilvesi olarak hapse de girerler. Sanırım konu anneme rivayete göre tecavüz eden dedemin teyze oğulların biri yüzündendir. Bizim ailede bu konu tabudur hiç konuşulmaz. (kişi mefta) Annem bu kişiyi tahra ile öldürür olay yerinde. Babam ilk önce suçu kendi üstlenir ancak jandarma tatbikatında esas suçlunun anam olduğu anlaşılır. Bu anlaşılana kadar hapisde babam çay kahve yapar, oraya uyum sağlar ve çıkar. (Sonradan ek işi ve mesleği olacak). İlgili olayın çeşitli rivayetleri vardır. İlerde inşallah köyüm ve bizler hakkında kitap yazmaya niyetliyim ve konuya vakıf olunca anlatılan rivayetlerle birlikte detaylı yazacağım.
Anam hapishanede dört yıl kadar kalırken (Sivas), babam beraat ederek çıkar. Köyde kalması zordur çünkü ölen kişinin akrabaları diş bilemekle birlikte babamın da üvey kardeşi Hamit amca (ana bir baba farklı) köylünün çekindiği, korktuğu biridir. Babamın kılına zarar gelmesi durumunda diğer taraftan erkek olarak kimseyi sağ koymayacağını ilan eder. Dedem zaten aradadır. Bir taraftan küs olsa bile kendi kızı ve damadı diğer taraftan teyze oğulları. Zaten köy küçük. Herkes birbiriyle akraba…
Bu olaylardan sonra babam bir diş hastalığı nedeniyle Muğla devlet hastanesine yattığında tesadüfen hastanede karşılaştığı askerlik arkadaşı ona ön ayak olur ve karakolda bekçilik işi ayarlar.

Muğla da önce Bekçi, (polisin bir alt kademesi) sonra Beden Terbiyesine bağlı olarak stadyumda görevli, sonra da Valilik de odacı olur. Beden terbiyesinde görevli iken Muğla’da çok maç seyretmiştir. Ofsayd konusunda evde maç izlerken uzman kesilerek hakemi haklı veya haksız bulurdu.
Ablam annem hapishanede iken 1957 yılında doğmuştur. Ablam hapishanede büyümüş, bir iki yaş arasında babamın mektupla dayıma yazarak ricasıyla hapishaneden köye Çukurceylan’a gönderilmiş. Dedeme sormuşlar, torununa bakar mısın diye. Dedem de “Bakarız göndersinler” demiş. Anenm hapisaneden çıkınca kızını Muğla’ya almış ve kocasının yanına yerleşmiş.
Babam Vali’nin odacısı olarak hem baş odacı hem de aynı zamanda bütün binaya hizmet eden bir çay ocağı işletir. On numara Türk kahvesi ve çay yapar. Kahvesi o kader iyi ve köpüklüdür ki meşhur olur ve hatta çevre ilçelerden bilenler gelip uğrar.
Valilikde çalıştığı dönemlerde bürakrasiye yakın olduğu için köyümüzden ilçemizden birçok kişinin işini, tayinini vs şipşak halletmiştir. Muğla’ daki küçük evimiz, köyün ve Fethiye’ nin ileri üssü olmuş, geleni gideni eksik olmamıştır. Bu arada ilkokul diplomasını türkü söyleyerek alır. Bunu da ballandıra ballandıra anlatır.
Kendisi okuyamadığı için aldığı maaşla ve çaycılık geliriyle kendi üç çocuğuna ilaveten dayımın üç çocuğunu belli aşamalara kadar Muğla’da okutmuştur.
1970’li yıllarda kızı, ilkokulu bitirince Ankara’ da Devlet parasız yatılıyı kazanır. (Halide Edip Adıvar Lisesi). Babam göndermem, okutmam diye tutturur. Ablam da kaçar. (Nereye kaçtı?) Bu olaylar üzerine yöneticilerin de tavsiye ve ısrarlarına dayanamayarak Ankara’ ya ablamı okumaya gönderir.
Devam edecek……