October 1, 2014 at 12:12 AM

İMAM HATİP MESELESİ..  

Biraz da gelelim gençlik yıllarına….

1960-70-80 li yıllarda İlkokul bitirilirken devlet parasız yatılı ve anadolu lisesi sınavları klasiktir. Bu sınavlar, o yıllarda bugünkü TEOG kadar populer olmasa da köy okullarında ve küçük şehirlerde takip edilirdi.  İmkanı olmayan ve başarılı çocuklara daha iyi okullarda okuma fırsatı tanıyan bu sınavlar kazananlar açısından adeta bir gelecek biletiydi.  Atatürk Türkiye’si ihtiyaç duyduğu meslek dallarında öğrenci yetiştirebilmek için bu sistemi kurmuştur. Bu yolla bir çok köylü ve yoksul çocuğu devlet okullarında parasız yatılı imkanlarıyla okutulmuş, doktorlar, mühendisler, ve öğretmenler yetiştirilmiştir.

Muğla’daki evimize köyden, Fethiye’den bu sınavlara girmek üzere çok öğrenci gelmiş; öğretmenleri ile birlikte misafir olmuştu. Bir keresinde yaklaşık 15 kişinin kaldığını bilirim.

Toplumun okur yazarlığını arttırma ve bilinçlerdirme projesi; kolej eğitimlerinin yanısıra  ayrıca köylerde köy enstitüleri ve şehirlerde halk evleri vasıtasıyla uygulamaya konmuştur.  CHP, kurucu devlet partisi olarak bu kanalların başarısıyla ciddi bir oy potansiyeline sahip olmuştur. Bilinçlenen ve eğitilen halk kitlesi, doğal olarak gücünü hurafeden ve köktendincilikden alan sağcı ve gerici akımlardan uzak durmuştur.  Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi eğitimli halk tarafından yapılan demokratik seçimler gelir dağılımın adilane bölünmesi talebi ve sonucunu getirecektir. Nitekim bunu gören köy ağaları ve sermaye kesimi Amerika desteğiyle bu kanalları acil olarak baltalamıştır.

Yaşanılan bugünkü durum CHP’nin köklerinin kurutulmasıyla alakalıdır ve tuhaftır ki güçlü muhaletefin olmaması bilinçsiz halk tarafından desteklenen iktidarın karşısında büyük sermayenin de çıkarlarını zedelemiştir. Toplumun yukarıdaki bilinçlenme hareketinin 1950’lerden beri baltalanması ve 1980 darbesiyle ivme kazanması merkez alanda toplanan oy tercihlerinin daha da sağa kaymasına neden olmuştur. Türkiye’de en fazla Imam Hatip Lisesi 1980’lerden sonra Kenan Evren döneminde açılmıştır.  Demem o dur ki bu kanallar tekrar kurulmadan ve eğitim seferberliği olmadan CHP’nin oy potansiyelini arttırması mümkün değildir.

Eğitim ile bir nesil değiştirilir. Kaderi ve yoksulluğu eğitim ile yenersin.  Ablam gibi daha nice çocukların kaderi devlet parasız yatılı okullarıyla değişmiştir. Biraz siyaset yaptık, kusura bakmayın. Bu da benim bakış açım.

Babam dinci bir insan değildi. Ailede din baskısı hiç hissetmedik. Öyle olsa kızını ilkokuldan sonra Ankara’ya devlet parasız yatılıya göndermezdi.  Hiç bir zaman da ablama kapan diye bir kelime ağzından çıkmamıştır.  Muhtemeldir ki namaz kılmayı askerde öğrenmiştir.  Cuma’lara ve bayram namazına giderek kendince dini vecibelerini yerine getirdi. Namaz dualarını yarım yamalak bilirdi.  Hayatının önemli bir bölümünde beş vakit namaz kılmadı. Okumuş hoca kısmana dinin etkisiyle saygı duyardı. Ayrıca  bu hocaların ek gelir imkanlarını görmüş, kendi fakirliği içinde oğlunun bu yolla varlıklı olacağını hesaplamıştı. Bir taraftan cemaat gözünde saygın bir konumdasın, diğer taraftan mevlüt cenaze işleri vs ile her daim para kazanıyorsun.    Günde 5 vakit, yarım saati geçmeyen nakit namaz kıldırmanın dışında, ilaveten bağ bahçe işleri yahut küçük bir bakkal dükkanı açtın mı kurtuluş bileti hazırdı ona göre. 

Kolej sınavlarımın sonucunu hiç bir zaman öğrenemedim. Kazandım mı kazanmadım mı bilemedim. İçimde ukte kalmıştır.  İmam Hatip Lisesi’ne, 1976 yılında babamın baskısıyla girdim.  İlk 2 yıl hayatımın en stresli dönemidir.  Benle beraber 1 yıl geriden okuyan kuzenim Kadıköy Anadoılu Lisesi’ni kazandı. İstanbul’dan Muğla’ya gelip gelirken İngilizce kitaplarını bana gösterirdi, ben imrenir ve kıskanırdım.  İlkokuldan sonra  Arapça harfleriyle uğraşmak bana çok zor gelmişti.  Anlamını bilmediğim o duaları ezberlemek anlamsız geliyordu bana. İte kaka Arapça ve Kuran derslerinden geçiyor, diğer derslerde ise seneler itibariyle daha iyi olarak okula devam ediyordum. Darbe yılları Atatürk’ü putlaştırırken meslek dersi öğretmenleri Atatürk ilke ve inkilaplarına eleştirel bir bakış açısı ile yaklaşıyorlardı. Sürekli bir eskiye özlem pompalanıyordu. Örnekler:

Alafranga tuvalet yerine alaturka tuvalet.. (yaşlanıp dizi tutmadığında ne yapacak merak ediyorum) 

Masada yemek yerine yer sofrasında yemek..

Kıravatı mecburen takılıyor ama serbest olsa sakal bırakmak ve cübbeyle gezmek sünnet..

Kadının yeri kocasının yatak odası….

Diş fırçası yerine misvak (eski arabistanda bir tür bitki, dişleri fırçalamak için kullanmışlar)

Kadının her yeri şehvet, kapatsın..

Öte yandan normal müfredat derslerini veren öğretmenler ise laik öğretiye bağlı kalıyor meslek hocalarını bir şekilde dengeliyorlardı.  Bu çatışma içinde okul hayatı devam etti gitti.  İçimdeki doğal muhalef dürtüsüyle gerici düşünceye karşı laisizmi tercih ettim.  Orta okul bitince tekrar Anadolu lisesi sınavlarına girmek istedim ama okul babama haber vererek sınav başvurusunu engelledi.  Babamla çatışmalarımızım çok yoğun olduğu dönemler bu zamanlardır. Zorla tekrar İmam Hatip Lisesi’nin Lise kısmana başladım. Zor adamdı ve sabit fikirliydi. Kendi dediğine inanır, başka doğruyu kabul etmez, bağırır çağırırdı. Bu huyundan çok çektik. 

İmam Hatip’in Lise kısmında 1 yıl okuduktan sonra  tek dersden (Kuran) sınıfta kaldım.  Bu kalışta Kuran hocasının beni Fırt dergisi ile yakalaması etkin olmuştur. Bilenler bilir. Bu mizah dergisinin iç kapağında güzel hatun resimleri olurdu. Ayrıca çok güzel karikatürler içerirdi. Gırgır ve Fırt her hafta zamanın gençleri tarafından alınıp okunurdu.  Kuran’ı Kerim hocası beni bu dergiyle yaklayınca cezayı kesti ama ben de zaten ders açısından kötü durumdaydım.  Kuran’ı Kerim mecburi ders olduğu için o dersten kalınca sınıfın bütününü tekrarlamak gerekiyor. Kaldığım senede, bütün yıl boyunca İl Halk kütüphanesine gidip bulabildiğim ne roman varsa onu okumuştum. Klasikler açısından mükemmel ama din dersi açısından berbat durumdaydım.  

Size okuldan başka bir anımı anlatayım. Epey dinci bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Bize köyünüzü anlatın diye dönem ödevi verdi.  O aralar Yaşar Kemal’in İnce Memed serisini okuyorum.  Ben de romandan epey bir alıntıyla (resmen intihal) Yaşar Kemal’in köyü anlatan çicek, böcek, ve ırmaktan oluşan dizelerini dönem ödevine geçirdim.  Edebiyat öğretmeni belli ki Yaşar Kemal’i hiç okumamış ama ödevi o kadar çok beğendi ki okul panosuna asmaya kalktı. Nasıl engelledim bilemiyorum. Birisi farkına varsa aynı cümlelerle rezil olacağım resmen. Bir de üstüne solcu olarak damgalanan bir yazarı okuduğum için beni de cezalandıracaklar.

Bu aşamada okulla fikri çatışmamın doruğunda annemin tütüne giderek biriktirdiği paralardan bir miktar çalarak Ankara’ya ablamı bulmak üzere kaçtım. Ablamın bu durumdan haberi yok.  Yıl 1980 ve nadiren okula uğruyor. Bemim elimdeki tek adres ise onun okulu.. Gazetecilik ve Halkla İlşkiler Yüksek Okulu Emek Ankara…  Evden kaçarken küçük bir not bıraktım yastığın içine. Bizimkiler notu bulamamışlar.  Zaten bulsunlar istememiştim.  Ben ablamı üç gün sonra bulana kadar Muğla’da bakmadıkları yer bırakmamışlar.  Polis Jandarma kör kuyulara bile bakmışlar.

ANKARA’DA

İlk gün ucuzca Ulus semtinde kaldım. Evden aldığım para ile 1 hafta burada kalırım diye hesapladım.  Sorarak   okulu buldum ama okulda universite sınavı varmış.  Öğrencilerden kimse yok. Benim aklımca sora sora okulda onu bulacağım.  Okuldan ayrılıp geri döndüğümde Ulus semtinin adını ve otelin yerini unuttum. Eşyalarım küçük bir çantada ve zaten yanımda.. Yürüye yürüye anca Kızılay’da bir otel buldum. Otelin geceliği pahalı.  Ankara için ancak 2 gün yeter param kalır bu hesapla. Genelde simit çay ile idare ediyorum. Kaldığım otelde o yıllarda odada telefon bile var.  Otelde görevli kadının küçük bir bebeği var.  Bana akşama pavyona gidelim falan dedi. Ben pavyon nedir bilmem dedim konuyu kapattım.  Ancak olan bizim paraya olacak diye hissettim. Kadın ortalıktan yok oluyor, bebek arabasında çocuğu var. Çocuk ağlayınca arabayı sürerek bebeği avutuyorum.  Öyle çocuk bakmışlığım da var.  Ben bakmasam bebek ağlayıp duruyor…  Neyse ablamın okulunun açık olduğu ikinci gün (benim 3. günüm) onun arkadaşını tanıyan birine rast geldim.  Nadir şans eseri o kişiyi bulmuşum.   Bu arada simit alacak param bile kalmamıştı.  Ablamı beklerken arkadaşının arkadaşı simit peynir kahvaltı ediyordu. Bana da teklif etti ama “bu çocuk aç kalmış” imajı vermemek için “ben kahvaltımı yaptım” dedim.   Biliyorum bir başlaşam ona simit kalmaz.  O  çay-simit-peynir görüntüsü beynime kazınmıştır.  Bu arada o otel pavyon hatunlarına hizmet eden bir yermiş. Nasıl buldumsa…

Neyse ablam beni okuldan aldı. Yaşadığı eve götürdü. O da sordu “aç mısın” diye.  Ben “aç değilim yedim” dedim. Akşam yemek yapana kadar sabırla bekledim.  Sanırım yaptığı yemek patlıcandı. O patlıcanın tadı hala damağımdadır. O evde sonradan eniştem olacak İlyas bey ile beraber yaşıyorlarmış. Annemlere yaşadığımı ve Ankara’da olduğumu söyledi. Babama da sıkı sıkıya tembih etti. İstediği okulda okusun dedi.  Bana da İlyas’dan bahsetme dedi.  Oldum olası iyi sır tutarım. Burada ancak yıllar sonra ifşa ediyorum bakın 🙂  Küçük kardeşim Hüseyin’in ağzında bakla ıslanmaz. Bizden ne duyarsa annesine yaranmak için hemen olanı biteni anlatırdı.

Ablam beni otobüse bindirip Muğla’ya geri gönderdi. Bizimkiler bir yerde öldüm diye panik olmuşlar. Babam başka bir okula gitmeme izin verdi. Okuldan gururla tasdiknamemi alıp Otelcilik ve Türizm Meslek Lisesi’ne kaydoldum. 1 yıl orada okudum fakat eğitim düzeyi o kadar vasattı ki buradan “garson” dan başla bir şey olmaz deyip kaydımı tekrar İmam Hatip’e kendi isteğimle geri aldım.  Otelcilik’de okurken yazın zorunlu staja Bodrum Gümbet’de bir otele gonderdiler.  Otel daha henüz tamamlanmamış. Bir taraftan harç çekiyoruz, bir taraftan otel sahiplerine çay servis ediyoruz.  Ben dedim “böyle okumak istemiyorum”  Sanmiştım ki bize iyi İngilizce öğretecekler, biz de otellerde yönetici olacağız.  Ayrıca okuldan bir iki hoca  “İmam Hatip” kökenliyim, sağcıyım diye bana takmıştı. Onlara kendimi anlatmam uzun süre aldı ama ben de okuldan soğudum.  Nedir bu hocalardan çektiğimiz 🙂

İmam Hatip’de ben

Okula geri döndüm. Okul hocaları tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü yuvası diye takıldılar ama benim Kuran hocasını da müdür bir daha Lise kısmına vermedi. Ben de din derslerini boşlamadım, bir de sağolsun Nüri hoca idare etti.  Okulda ve bu camiada Atatürk Türkiye’nin yetiştirmek istediği dinine bağlı ama bağnaz olmayan hocalar da var. Nuri hoca öyleydi.  Okuldan bu şekilde Lise kısmını 5 senede bitirerek mezun oldum.  Boğaziçini kazanarak okulu üçüncü bitirdim. Beni Kuran’dan sınıfta bırakan hoca okul diplomamı verirken helallik istedi. Sınıfta beni bıraktığı için haklıydı ama orta okul sırasında Pembe Panter anahtarlığımı elimden alıp arabasına takmıştı. Bunu helal etmem. 

Imam ati bando takımı

DEVAM EDECEK…..

1 Yorum

Leave a Reply